Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam.
Serdar50
Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam.
1
302
  • 0 Oy - 0 Ortalama
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Bu konuyu görüntüleyen kullanıcı(lar):2 Ziyaretçi
Şuan Çevrimdışı!
Şuan Çevrimdışı!
Serdar50 Yeni Üye
*

  • Konum: 16 | Bursa
  • Rep puanı 0
  • Konular1
  • Mesajlar2
  • SMS Onayı:Yapılmadı
  • Hesap Onayı:Doğrulanmadı
1959 yılında İnegöl' de doğdum. İlk, orta ve lise 2’yi İnegöl' de okudum. Lise 1 e giderken okulda düzenlenen şiir yarışmasında ilk 10 a giremedim ama edebiyat dünyasına giriş yapmış oldum. Şiir yazmaya devam ettim. Yazarların şiirlerini inceledim. Kelime dağarcığım gelişsin diye sözlük ve imla kılavuzu kitaplarını okudum. 1975 yılında Bursa’ya taşındık. Lise 3 ü Bursa Atatürk Lisesi’nde okudum.
Liseden sonra, İstanbul Mühendislik Mimarlık Fakültesi’ni kazandım. 1978 yılı çok olaylar oluyordu. Evden gidersen, para göndermeyiz, dediler. 1980 yılı eylül ayında ben askerdeydim.
Askerden geldikten sonra Bursa'ya bağlı Demirtaş Kasabası yolunda Yeyma Çiftliği vardı. Ben orada tek tekerlekli el arabasıyla kütük taşırdım. Daha sonra bir yılı aşkın bir süre iş aradım ve 1982 yılı mart ayında kırtasiye dükkanı açtım.

Aradan bir yıl geçmişti. Bir gün dükkanıma mal almak için, Dünya Dağıtım'a gitmiştim. Dünya Dağıtım'ın üst katı çeşitli kırtasiye malzemeleriyle doluydu. Buradan kutuyla silgiler, kalemler, boyalar aldım. Daha sonra alt kattaki kitap bölümüne indim. Sağa bakındım, sola bakındım, her yer kitap doluydu. Yeni taşındığım dükkanda hangi kitapların satışı daha uygun olur diye düşünüyor ve bir türlü karar veremiyordum. Dünya Dağıtım'ın dört ortağı vardı. Bu ortaklardan birisi, üstü kitaplarla dolu bir masanın yanındaki sandalyede oturuyordu. Ben yanından geçerken: Serdar, biraz gelir misin? dedi. Ben yanına gidince ayağa kalktı ve masanın üstünden bir takım kitaplar seçmeye başladı. Daha sonra bana verdiği dört kitap şunlardı:

Linç ( Roman ) Kerim Korcan
Başlayan Kavga ( Roman ) Hasan Kıyafet
Radar ( Hikaye ) Hasan Kıyafet
Köydeki Keklikler ( Hikaye ) Nusret Ertürk
O adam, şu unutulmaz sözleri de söyledi:
" Bak Serdar, bu kitapları sana parasız veriyorum. Bunlarda yazılanları iyice oku, öğren. Hem sana hem de başkalarına çok faydası olacaktır. "
Ben Linç romanını yıllar içinde dokuz kere okudum. Diğerlerini dörder kere okudum.
Çocukluğumda bizim evin oldukça büyük bahçesinde tek katlı bir evimiz daha vardı. Bu evin bir odası ve yanında odunluk vardı. O odadaki dolabın içinde tahtadan bir sandık vardı. Bu sandıkta çocuklar için, eskiden kalmış hikaye ve masal kitapları bulunuyordu. Bazılarının isimlerini hatırlıyorum. Para Buldum Yaşasın, Sinema Dağıldı, Akkavak Kızı. Ayrıca Pedagoji kitabı vardı. Ben o pedagoji kitabını sekiz yaşımdan on altı yaşıma, biz Bursa'ya taşınana kadar, pek çok defa okudum.

1984 yılında kendimi anlattığım Simitçi Çocuk isimli ilk hikayemi yazdım. Daha sonraki 4 yıl sadece şiir yazdım. Aslında hikaye yazmak istiyordum ama pek çok defa denememe karşın, bu mümkün olmadı. Önünde kağıt, elinde kalem 1 saat, 2 saat öylece beklemek ve hiç bir şey yazamamak korkunç zordur. 1988 yılında gerçek anlamda hikayeler ve masallar yazmaya başladım. O yıl ağustos ayında Korkak Tavşan' ı yazdım. Sonra Ot Yiyen Kaplan, Zavallı Çoban, Keloğlan İle Nasreddin Hoca.

1994-95-96 yıllarında İstanbul'a gittim. Yayınevleriyle konuştum. Hikayelerimi okudular. Çok beğenenler çıktı. Yayınevleri hikayeleri kaderine terk etti. İstanbul Cağaloğlu'ndaki bir yayınevi sahibi, hikayelerimi okuyup, çok beğendi ve bunları sen mi yazdın, diye sordu.
Evet, ben yazdım, deyince, senin adın ne, diye sordu. Ben de, benim adım Serdar Yıldırım, dedim.
Yayınevi sahibi, Türk'sün değil mi? deyince, ben de, evet Türk'üm, dedim.
Adın George veya Mark olsaydı, İngiliz veya Fransız olsaydın, ben bu hikayeleri basardım. Adın Serdar Yıldırım ve ne yazık ki Türk'sün. Ben bu hikayeleri basmam, arkadaş, dedi ve hikayelerimi bana geri verdi.

1997 yılında Ayla ile evlendim. İki yıl sonra oğlum Serkan dünyaya geldi. Radyo Press'te 1.5 yıl ve Radyo Sözde 4 ay Mini Mini Büyüklere isimli çocuk programını hazırlayıp sundum. Söz Gazetesi'nde çocuk sayfası hazırladım. Cumartesi ve pazar sabahları 9-11 arası program yapardım. Radyo Söz'e giriş için sözleşme yaparken, istenen ücret bölümünü boş bırakmıştım. Paraya benim de ihtiyacım vardı ama bu işten para kazanmak istemiyordum. Radyonun sahibi Şükrü Bey, nasıl para istemez, böyle insanlar kaldı mı ya dünyada? diye bağırmış. Ertesi gün benimle tanıştı. Para istememişsin, dedi. Ne yapayım, ben böyleyim, dedim. Radyo Press'te de para almazdım, deyince cumartesi sabahı gel başla, dedi.

14 Haziran 2006 tarihinde İnternet'te hikaye, masal ve şiirlerim okunmaya başladı.


-------------------------------------------------------------------------------------------


HİKAYE YAZARI ÖMER SEYFETTİN İLE SERDAR YILDIRIM
Tarih 4-Ağustos-2023 Bursa'da bir kitap mağazasında çok değerli yazarlarımızdan Ömer Seyfettin ile beraberim:  " Sayın Ömer Seyfettin, bakın burası üç katlı bir kitap satış mağazası. İçinde binlerce kitap var.
Ömer Seyfettin: " Ya Serdar, beni buraya neden getirdin? Ben 1920 yılını hatırlıyorum. O zamanlar 36 yaşındaydım. İstanbul'da bir lisede öğretmenlik yapıyordum. "
" Evet doğru, bunları ben de biliyorum ama sizin bilmediğiniz bir şey var. 1920 dediniz. O zamandan şimdiki zamana 103 yıl geçti. 103 yıl sonra siz neredesiniz, hikayeleriniz nerede? "
" Ben o hikayeleri yazdım, durdum. Bir İstanbul gazetesinde bunlar her gün tefrika halinde yayınlanırdı. Biliyor musun Serdar, yurdumuzu düşmanlar istila ettiğinde ben subaydım. Çanakkale taraflarında askeri ciple gidiyorduk. Gökyüzünde bir yazı belirdi. Fethun karib.  ( Çanakkale’ye cephesini ziyarete giden heyeti edebiye içerisinde bulunan Ömer Seyfettin, yolda karşılaştıkları fevkalade bir hadiseyi Müjde adını verdiği hikayesinde anlatmıştır. Gün ağardığında heyet gökyüzünde ince bir duman ile “fethun karib” yazdığını müşahede etmiştir. Fethun karib, yakın bir fetih anlamındadır. ) 1915 yılı başlarıydı. Ne oldu? Neler oldu? Yolda gelirken ben Türküm dedin. Türkiye Cumhuriyeti dedin. Türkiye Cumhuriyeti'ne bravo da Osmanlı ne oldu? Bırak Osmanlı İmparatorluğu'nu Anadolu ne oldu? "

" Mustafa Kemal 19-Mayıs-1919 tarihinde Samsun'a çıktı. "
" Bunu biliyorum. "
" Türk Ordusu ve Mustafa Kemal bir buçuk yıl Sakarya Irmağı doğusunda konuşlandı. Mustafa Kemal onlara savaş öğretti. Türk Ordusu Mustafa Kemal önderliğinde ileri atıldığında yunan askerleri şehirleri, köyleri yakarak kaçtı. Kurtuluş Savaşı'nı kazanan Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Tarihe ismini altın harflerle yazdırdı. "
" Mustafa Kemal adını daha önce defalarca duymuştum. Cumhuriyet yıllarına ömrüm vefa etmedi. Şu an çok sevinçliyim ve çok mutluyum. "
" Mustafa Kemal kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı oldu. 10-Kasım-1938 'e kadar 15 yıl bu görevini devam ettirdi. 24 Kasım 1934 yılında Atatürk soyadını aldı. Artık O Mustafa Kemal Atatürk'tü. "
" Serdar, Atatürk hakkında kitaplar var mı burada? "   
" Evet var. "
Atatürk kitapları reyonuna gittik ve Ömer Seyfettin'e kitaplarda yazılanları okudum. Her iki dakikada bir Ömer Seyfettin tarafından, Atatürk ayakta alkışlandı. Daha sonra birlikte Ömer Seyfettin kitapları reyonuna yöneldik. İki elime birer kitap aldım. Bakın, dedim, bu kitapta Kaşağı hikayeniz var. Bu kitapta da Kütük hikayeniz bulunuyor.
Ömer Seyfettin: " Vay benim canlarım, ciğerlerim. Aradan 103 yıl geçmiş ve hikayelerim unutulmamış. Bir yazar aradan 50 yıl geçmiş ve hatırlanıyorsa unutulmamış demektir. Artık o yazar olmuştur. Ey Serdar Yıldırım, ben artık yazar oldum mu? "
" Evet oldunuz, hem de çok değerli, unutulmaz bir yazar oldunuz. "
" Yaşasın, ben şimdi çok mutluyum. "
Ömer Seyfettin tansiyon ve şeker hastasıydı. Atina'da 10 ay esir kaldı.  İstanbul'a geldikten sonra tansiyon ilaçları kullanmaya başladı ama şeker ilacı yoktu. 6 Mart 1920 yılında aramızdan ayrıldıktan 2 yıl sonra şeker ilacı icat edildi. Şu şeker ilacını 4-5 yıl önce icat etseydiniz olmaz mıydı? Ömer Seyfettin size nice yeni hikayeler armağan ederdi.

SON


------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


ALTIN ELMA
Genç bir adam bisikletiyle, dedesini görmek için, Elmalı Köyü’ne gidiyormuş. Genç, uzun süre yol aldıktan sonra toprak yola girmiş. Toprak yolda giderken, bisikletin lastiği patlamış. Bisikletini ilerideki çalılıklara saklamış, dönerken bisikletini almayı umuyormuş. Kestirme olsun diye patika yola girmiş ve sonunda yolunu kaybetmiş.  Genç adam günün ilerleyen saatlerinde gördüğü elma ağacına doğru yürümüş. Işıl ışıl, sapsarı bir elmayı koparmak için uzandığında:  “ Dur insanoğlu! O altından bir elmadır, sakın koparma! “ diyen elma ağacının sesini duymuş. Genç adam hangi elmayı koparmak istese aynı sesi duyuyormuş.
Bunun üzerine genç adam:  “ Elma ağacı, iyi, güzel diyorsun da, senin dallarında altın olmayan elma yok mudur? “ Diye  sormuş.
Elma ağacı:  “ Yoktur. Elmalarım altındandır, çünkü ben altından elmalar üreten bir elma ağacıyım. Bu kadar altın elmayı görüp de altın olmayan elma aramanı şaşkınlıkla karşıladım. Demek ki, gözü tok bir gençsin. Elmaların hepsi senin olabilir ama üç şartımı yerine getirmen gerekir. “
Genç adam:  “ Neymiş o üç şartın çabuk söyle. “ demiş.
Elma ağacı:  “ Birincisi, kanaat et; ikincisi, yalan söyleme; üçüncüsü, canlıların hayatına saygı duy. Bu şartlarımı kabul ediyorsan elmaları toplamaya başlayabilirsin. Sakın unutma, gölgem seni  takip edecek. “

Genç adam şartları kabul etmiş ve altın elmaları toplamaya başlamış. Oralarda bulduğu bir çuvala elmaları doldurmuş ama elli elmayı yeterli görmüş, kalan on dört elmayı dallarda bırakmış, kanaat etmiş. Genç adam yolda giderken, önüne eşkiyalar çıkmış. Eşkiyaların reisi, çuvalda ne olduğunu sormuş. O da, çuvalda altından elmalar var, demiş. Yalan söylememiş. Eşkiyalar, gencin cevabına gülmüşler, sonra üstünü aramışlar ama para-pul bulamamışlar. Çuvalın içine bakmak akıllarına gelmemiş. Al çuvalını git yoluna, demişler.  Genç adam daha sonra yolun iyice daraldığı bir yerde yüzlerce karınca görmüş. İleriye gitmek için yürümesi pek çok karıncanın hayatına mal olacağı için, çuvalı yere bırakmış, karıncaları seyre dalmış. Canlıların hayatına saygı duymuş. Karıncalar az sonra yuvalarına girip gözden kaybolmuşlar. Ağacın gölgesi, üç şart yerine geldi, altın elmalar senin oldu, yolun açık olsun, demiş ve geri dönmüş.

Genç adam yolda bir köylüye rastlamış ve dedesinin köyünü sormuş. Şansa bak, köylü  dedesinin köyündenmiş. Tanışa, konuşa köye varmışlar. Dede, torununun ziyaretine gelmesine çok sevinmiş. Gözlerinden akan iki damla yaşı fark ettirmemeye çalışmış. Yaşlılar böyleymiş işte, bir küçük ziyaret onları duygulandırırmış.  Akşam komşular dedenin evinde toplanmışlar. Genç adam başından geçenleri anlatmış. Anlattıklarına kimse inanmamış. Şehir hayatı sana yaramamış. Gel, bu köyde yaşa, demişler. Genç adam ispat için, çuvaldaki altın elmaları odanın orta yerine dökmüş. Altın elmaları gözleriyle gören komşular, çaresiz fikir değiştirip, genci övmüşler, göğsünü kabartmışlar:  “ Biz sana şaka yapmıştık, beyim. Yoksa anlattıklarına tastamam inanmıştık. İnsanın bir çuval altın elması olur da, onun dediklerine inanılmaz mı? Her dediği doğrudur ve peşinden gidilir. Sen komutanımız ol, biz seninle savaşa gideriz. “
Bunun üzerine genç adam, dedesine ve komşulara birer altın elma vermiş. Hepsi mutlu olmuş. Dede tef çalmış, komşular oynamış. Genç adam ertesi gün öğle vakitleri uyanmış. Bakmış dışarıda bir gürültü var. Olayı duyan köy halkı, biz de altın elma isteriz, diyerek kapının önünde uzun kuyruklar oluşturmuş. Genç adam, dedesini uyandırıp kalan kırk altın elmayla birlikte arka bahçeden kaçıp gitmiş. Şehirde gencin babası, annesi ve iki kardeşi  olanlara çok sevinmiş. Neleri varsa eski evlerinde bırakıp, malikâne satın almışlar ve uzun yıllar mutlu ve zengin olarak yaşamışlar. Bu masalı okuyan herkesin bir çuval altın elması olması dileğiyle Serdar Yıldırım saygılar sunar.

SON

Şuan Çevrimdışı!
Şuan Çevrimdışı!
Serdar50 Yeni Üye
*

  • Konum: 16 | Bursa
  • Rep puanı 0
  • Konular1
  • Mesajlar2
  • SMS Onayı:Yapılmadı
  • Hesap Onayı:Doğrulanmadı
ADAM VE KURT KÖPEĞİ
Ahmet  Sevilgen otuz iki yaşındaydı. Gençliğinde atletizmle uğraşmış ve katıldığı yarışmalarda daima son sıralarda yer almıştı. İki yıldır yarışmalara katılmıyordu ama atletizmi bırakmamıştı. Yine kendi çapında antrenmanlarını sürdürüyordu. Eşofmanlarını giydiği gibi şehrin cadde kenarındaki kaldırımlarda altı kilometrelik koşulara çıkıyor ve her çıktığı koşuda yaptığı dereceyi defterine yazıyordu.  Eski bir arabası vardı. İkinci elden alınan bu araba birkaç gündür arıza problemi yaşıyordu. Arabasını bir oto tamircisine götürdü. Şansa bak tam da yemek saatine denk gelmişti ve tamirciler ortada yoktu. Tamirhane sahibi, arabanı saçak altına çek, dedi ve gitti. Sağına soluna bakındı. Sonra saatine baktı. Saat 12.30'du. Bunlar yarım saatten önce gelmezler, diye düşündü. Arabasını saçak altına çekti ve bir ileri, bir geri yürümeye başladı. Neden hep böyle, diye düşündü. Sanki hep iki ileri, üç ileri olsa, kim ne kaybederdi? Bir ileri, bir geri yani bunun adı yerinde saymaktı. Yerinde sayan bir insan geriye gidiyor demekti. Geriye gitmemek, ileriye, güzele, doğruya gitmek mümkün değil miydi?
Arabanın beş ileri, bir geri vitesi vardı. Bu her durumda dört adım ileri demekti. Hayatta geçmişten ders almak, bugünü yaşamak, geleceği düzenlemek gerekliydi. Gelecek senin olmalıydı. Senin beyninde şekillenmeliydi. Şimdiye kadar yaşamış en zeki insan, beyninin karanlık odalarının yüzde dokuzunu aydınlatabilmişti. Geriye yüzde doksan biri kalmıştı. Sen zaten o yüzde dokuzun aydınlığında biçim kazandın ve yüzde ona ilk olarak ulaşabilmek, eskimiş, geri kalmış  fikir ve düşünce sistemlerinin neden olabileceği zarardan önce kendini sonra başkalarını korumak yeterliliğine ulaştın.

Geldiği tamirhanenin yan tarafında bulunan diğer tamirhanenin bahçesine baktı. İşte orada, kurt köpeği oradaydı. Kulübesinde uzanmış yatıyordu ama uyanıktı ve bu sefer daha sevecen bakıyordu. Birkaç ay evvel buraya geldiğinde kurt köpeği ayakta ve daha yakındaydı ve gözleri çakmak çakmaktı.
Ahmet düşündü: " Kimbilir ne güçlüdür bu kurt köpeği ama dar alanda hareketleri kısıtlı ve gücünü gösterme olanağından yoksun. Üstelik çok hızlı koşar. Bu koşarken insan kendini parçalasa buna yetişemez. Bunun gücü bana geçse, beni yakala ki geçesin. Şu zaman diliminde dünyada yaşayan herkesi koşuda geçerdim. Dünya ve olimpiyat rekorlarını kırardım.
Sessiz düşünmeyi bırakıp, sesli düşünmeye başladı:  " Sayın kurt köpeği, ben koşulara katılan, bu koşularda başarılı olamayan ve son sıralarda yer alan biriyim. Ne yapayım gücüm bu kadar. Sizin ne kadar güçlü olduğunuzu söylememe gerek yok. Gücünüzü bana verirseniz herkesi geçerim. Bu yaşadığınız yerde sizin pek fazla güçlü olmanıza gerek yok. Az bir güç size yeter. İstediğiniz anda gücünüzü geri vereceğimden şüpheniz olmasın. Ne dersiniz? "

Bunun üzerine kurt köpeği ayağa kalktı ve konuşmaya başladı:  " Hemşerim, ben seni tanıyorum. Tamirhanedeki televizyonun spor kanalından yarışları izliyorum. Senin girdiğin on yarışın sekizinde sonuncu olduğunu biliyorum. Sonuncu olduğun yarışlardan sonra ağladığım zaman oldu. Keşke diyordum, şu Ahmet'e gücümün birazını verebilseydim de herkesi geçseydi. Bazı yarışlarda bir iki kişiyi geçiyordun ya, o yarışlardan sonra öyle bir neşeleniyorum ki, sorma. Şimdi sen benim gücümden alsan bir de birinci mirinci olursun, deyme benim keyfime. Her günüm mutlu ve huzurlu geçer. Gücümü sana nasıl aktaracağım, sen onu söyle. "

Ahmet köpeğin konuşmasını beklemiyordu ama köpeğin konuşması bittikten bir iki dakika sonra şaşkınlığını üzerinden attı:  " Ondan kolayı ne var. Gücümün yarısını Ahmet'e veriyorum deyin olsun bitsin. "  Kurt köpeği, gücümün yarısını Ahmet'e veriyorum deyince, Ahmet  vücuduna inanılmaz büyüklükte bir enerji depolandığını ve gücünün  arttığını fark etti.
Ahmet, kurt köpeği ile vedalaşıp ayrıldıktan sonra yol kenarından Bursa'dan Gemlik'e doğru koştu.  Koşmaktan bıkıp geriye döndüğünde öyle fazla bir yorgunluk hissetmedi.
" Fıstıklı iş bu ha, diye düşündü. Koş, koş da yorulma. Şu gücümle pek çok dünya rekoru kırmazsam, bana da Ahmet Sevilgen demesinler. "

Ahmet birkaç yerde koşu denemesi yaptıktan sonra yerel gazetelerden Bursa'da yapılacak atletizm yarışlarını takip etmeye başladı. Bir hafta sonra Bursa Atatürk Stadyumu'nda yapılan koşularda 100 - 200 - 400 - 800 - 1.500 metre yarışlarını kontrollü koşarak az bir farkla kazandı. İstese bu yarışları çok büyük farklarla kazanırdı. Amacı, bu ve diğer yarışları kazanıp, Türkiye Şampiyonu olduktan sonra gerçek gücünü Avrupa ve Dünya Şampiyonası'nda göstermekti.
Planını aynen tatbik etti ve birkaç ay içinde Türkiye Şampiyonu olup, Avrupa Şampiyonası'na katılmaya hak kazandı. Bu arada kurt köpeği tamirhanedeki televizyondan yarışları izliyor ve bu yarışları kendi kazanmışcasına seviniyordu.

1999 Marmara Depremi'nde Bursa'da yıkılan birkaç ev ve işyerinin içinde bu kurt köpeğinin korumalığını yaptığı tamirhane de vardı. Sabaha karşı 00.3'de tamirhanenin yıkıntıları altında kalan kurt köpeği arka ayaklarından giderek canının çekildiğini fark etmiş, son çare olarak, gücümün yarısını Ahmet'den geri istiyorum, demiş ve eski gücüne kavuşunca üstün bir gayret göstererek kendini yıkıntılardan kurtarmayı başarmıştı. Arka ayaklarını sürüyordu ya belki zamanla düzelir diyordu.

Ahmet o gece sarsıntıya uyanmış ve acele tarafından giyinip sokağa çıkmıştı. Bursa'da elektrikler kesilmiş, yollar karanlıktı. El fenerini yakıp sokaklarda dolaşırken, aklına kurt köpeği geldi. Kurt köpeğinin gücünü aldıktan beri dört aya yakın bir süredir onu görmeye gitmemişti. Fener ışığında usul usul tamirhaneye doğru koşmaya başladı. Daha birkaç yüz metre koşmuştu ama kesik kesik soluyordu. Dünkü gücünden eser yoktu. Çaptan düşmüştü, bunu fark etmişti ve sebebini olanca acılığıyla anladı. Kurt köpeği hayatı tehlikede olmadıktan sonra gücünü geri almazdı. O zaman deprem kurt köpeğinin üstüne yıkılmıştı. Canım, güzelim benim, seni kurtarmaya geliyorum, dedi ve geri dönüp arabasına bindi. Üç kilometre gittikten sonra tamirhanenin yıkıntılarının yanına geldi. Fenerin ışığında yıkıntıları tararken, kurt neredesin? Bak koşucu Ahmet geldi. Kurt ben geldim, diye bağırdı. Yıkıntıların ilerisinden:  " Ben buradayım Ahmet, ben yaralıyım, "  diyerek yerini belli eden kurt köpeğinin yanına gitti. " Ahmet arka ayaklarım tutmuyor, durumum çok kötü. " dedi.

Seni hemen hastaneye götürmeliyim, diyen Ahmet kurt köpeğini kucağına alarak arabasının arka koltuğuna yatırdı. Araba ay ışığının aydınlattığı caddede hastaneye doğru yol almaya başladı.
Kurt köpeği:  " Gücümü geri almak zorunda kaldım çünkü arka ayaklarımın üstüne düşen kalastan kurtulamıyordum. Canımın çekildiğini hissetmeye başlamıştım. Artık gücümü sana tekrar vermem mümkün değil, bildiğin gibi bu iş iki kere olmaz. Tam da Türkiye Şampiyonu olmuş ve Avrupa'da yarışmak üzereydin. Senin işini de bozdum. "
Ahmet:  " Böyle şeyler düşünme. Bir an önce iyileşmeye bak. Sakatlandım derim Avrupa'ya gitmem. "
Depremden bir saat sonra elektrikler geldi. Ahmet yaralı kurt köpeği olduğu için veterinere yönlendirildi. Veteriner, kurt köpeğinin arka ayaklarını alçıya aldı. Uzun süreli dinlenme tavsiye etti. İki ay sonra alçılar alındı ve kurt köpeği tam olarak iyileşmese de arka ayaklarını kullanabiliyordu. Günler geçtikçe iyileşme sürecinin hızlanacağını veteriner söylemişti.

Aradan günler, aylar geçti. Ahmet sahibinden izin alarak kurt köpeğini evinin arka bahçesinde besledi. Bahçede kurdukları televizyonda Avrupa Şampiyonası'nı birlikte seyrettiler. Her yarış başlangıcında ayrı bir heyecan duydular.
Bir aralık kurt köpeği şöyle bir soru sordu:  " Ben yıkıntıların arasında kalsaydım ama gücümü geri almasaydım, sen şimdi bu yarışlarda koşuyor olacaktın. Girdiğin her yarışı kazanarak beş altın madalya almayı mı yoksa şimdiki gibi benimle burada olmayı mı tercih ederdin? "
Bunun üzerine Ahmet şöyle dedi:  " O nasıl söz, arkadaşım. Tabi ki burada seninle olmayı tercih ederdim. Sen doğrusunu yaptın, hayatını savundun. Yaşamak istedin ve gücünü geri aldın. Beş değil, kırk beş altın madalyaya seni değişmem. "
Bu sözleri duyunca göğsü kabaran kurt köpeği, Ahmet'e sarıldı ve ağlamaya başladı.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

CÜCE KADININ ÖLÜM KORKUSU
Tek katlı, ahşap köy evindeki hareket birden duruldu. Sevincin yerini üzüntü aldı. Ayşe Hanım doğum yapmış, kız çocuğu dünyaya getirmişti. Ufacık-tefecik, küçücük bir kız çocuğu. Aradan on yıl geçti, on beş yıl geçti, yirmi yıl geçti, ama onun boyu 95 cm. idi, yani 1 metre bile değil. Daha sonra da boyu hiç uzamadı zaten, hep 95 cm. kaldı. Siyah saçlı, kahverengi gözlü ve güzel yüzlüydü. İyi kalpli, düşüncesi berrak, iradesi güçlüydü. Fakat zaman zaman elinde olmadan insanların bakışlarından etkileniyor ve bazı geceler sabaha kadar ağlıyordu.  Meral yirmi beş yaşındayken kendinden 10 cm. daha uzun olan Hakkı adında zengin bir adamla evlendi. Bu evlilikten bir oğlu oldu. Oğlunun boyu normaldi, daha dokuz yaşındayken annesinden bir karış uzundu. Hakkı’yı çiftlikteki akrabaları öldürünce, Meral dağlara kaçtı. Buna sebep Hakkı’nın cüce olmasıydı. Akrabaları onu kısa boyundan  dolayı yüz karası olarak görüyordu. Nasılsa miras oğluna kalıyordu; hem oğlu cüce değildi. Hakkı’nın bir çocuğu daha olsa ve cüce kalsa. İşte buna izin vermeyecekti akrabaları.

Meral dağlara kaçarak canını kurtarmıştı, yoksa onu da öldüreceklerdi. Onun mağaralardaki, ağaç kovuklarındaki yaşamı uzun sürdü. Elbisesi yırtık-pırtık, ayakkabısı ise yoktu. Yalınayak geziyordu. Yorgan yoktu, battaniye yoktu, yatak yoktu. Çok zordu kış günleri, sabahları uyanınca zangır zangır titriyordu. Bazı günler elleri-ayakları buz kesiyor, damarlarında donan kanı hareket ettirmek için ağzıyla hohluyordu. Sıcacık odada karnı tok olarak bulunsaydı bundan hiç şikâyet etmezdi. Dağlarda bulduğu sebze ve meyveleri yiyor, dereden, gölden su içiyordu. Ispanak ve pırasa pişmiş olarak servis yapılınca yemek kolay ama Meral bunları çiğ olarak yiyordu. Zorluğunu denemeyen bilmez. Bir de ekmek vardı. Sıcacık, mis kokulu ekmek. Bazı şeylerin değeri yokluğunda fark edilir. Meral ekmek bulamamasına çok içerliyordu. Artık tadını unuttuğu, adını zar-zor hatırlayabildiği ekmek.

Aradan on altı yıl geçti. Dağlarda geçen on altı yıl. Meral elli yaşındaydı. Sıcak bir yaz gecesi uyku tutmuyordu. Ormanda uzanmış yatıyordu. “ Oğlum, diye düşündü, Meral. Canım oğlum, acaba şimdi nerededir? Büyük bir ihtimalle çiftliktedir. Yirmi beş yaşında olmalı. Belki evlenmiştir. Aslan gibi olmuştur. Şöyle uzun boylu, yakışıklı. Beni hatırlar mı ki? Anacığını. Tabi hatırlar, o zamanlar dokuz yaşındaydı. Oralara geri dönsem oğlumu görebilir miyim? “ İşte, Meral’in düşündüğü son cümle onu harekete geçirdi. Aniden ayağa kalktı ve çok uzaklardaki çiftliğe doğru yola çıktı.  Günlerce yol yürüdü Meral, dağdan dağa geçti. Önüne kurt çıktı. Ağaca tırmanarak zor kurtuldu. Kurt onu ayak bileğinden ısırmıştı. Kanayan yaranın üstüne yaprak koyup sarmaşıkla sardı. Ertesi gün davul gibi şişti ayak bileği. Bazı günler ağrıyan ayağının acısına dayanamayıp saatlerce baygın yattığı oldu. Zamanla ayağı iyileşti. Yara tamamen kapandı. Meral tekrar çiftliğe doğru yürümeye başladı. Meral, aylar sonra çiftliğin yakınlarına geldi. Çiftliğe yaklaşmıştı ki, at üstünde genç bir adam Meral’in önüne çıktı:  “ Dur, kimsin? Adın ne senin? “ diye sordu.
Cüce kadın: “ Adım Meral “ diyebildi.
Genç adam: “ Meral mi? Tanıdım seni. Sen benim annemsin. “
Cüce kadın: “ Annen miyim !? “
Genç adam attan inip cüce kadının önünde diz çöktü, ellerini tuttu:  “ Annemsin. Ben senin oğlun Emin’im. “
“ Emin, sonunda kavuştum sana. Babanı akrabaları öldürdü. Ben dağlara kaçıp canımı kurtardım. Seni bulma isteği yaşama sevincimi ateşledi. Dayanılması güç acılar çektim, ama ölmedim. Canım oğlum, kocaman adam olmuşsun. “
“ Evet, anne, kocaman adam oldum. Babamı öldürenleri kendi ellerimle kolculara teslim ettim. Altı yıldır dağlarda gece-gündüz demeden hep seni aradım. İşe bak ki, ben seni bulamadım, sen beni buldun. Sen annelerin annesisin. “

SON

Yazan: Serdar Yıldırım


Anahtar Kelimeler

Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam., Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam. indir, Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam. Videosu, Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam. online izle, Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam. Bedava indir, Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam. Yükle, Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam. Hakkında, Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam. nedir, Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam. Free indir, Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam. oyunu, Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam. download, Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam. webmaster, Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam. webmaster forum, Ben Serdar Yıldırım. Herkese Selam. webmaster platformu


Benzer Konular...
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  Herkese selam cobanlarweb 3 2,027 13-10-2018, Saat: 16:28
Son Mesaj: wmfrmcaner

Foruma Git: